/Bu sabah pencereni açacaksın. Serinleyen bir avlu gibi ferahlayacak yüreğin. Gözyaşını avucunda saklarken birdenbire yokluğu kalacak sana. Beni anımsayacaksın.
Pencerende gün sabahın çelimsiz atıyla salınacak. Tuhaf bir eksiklik duyacaksın yanı başında. Akşam hıçkırarak okuduğun bir şiir geçecek umutsuzluğundan. Beni anımsayacaksın.
Yorgun bir dağ alçalıp doruklardan, tutunacak akıp giden zamana.
Yapraklar sararmış boşluklar bırakarak salınacak mevsimin sularında.
Yorulduğunu, azaldığını, bocaladığını duyumsayacaksın. Ellerimi anımsayacaksın.
Bu sabah bomboş bir şehre uyanacaksın. Kalabalıklar tüketecek en duyarlı sevinçlerini. Sesinin renkleri solacak önce, sonra o şiiri unutacaksın, dize dize…
İşte o zaman bu bomboş şehir yenilecek şiddetsiz bir depreme. Bir çocuk masumluktan ölecek, yıllanmış bir mayına ansızın basarak. Mutluluğa acıkmış bir kadın ilk günahın koynuna gururla girecek. Ve yağmur hınçla yağsa da yıkayamayacak suçlarımızı.
O zaman benden vazgeçeceksin.
Bu sabah pencereni ayrılığa açacaksın. Kuşlar ölümün salkımları gibi salınacak kapkaranlık göğe. Adımını attığın uçurumlar boşuna kucaklayacak gövdeni. Kurumuş kabuklarıyla yaralarının incecik kanadığına sevineceksin. Böylesi daha iyi oldu, diyecek vicdanın. O sesi duymamak için ıslıkla geçeceksin yalnızlığının koridorlarından. İçinden delik deşik aktığımız anılar, duvarlara yüzümün bin bir halini çivileyecek . Boşuna kaçacaksın. /
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder