san/ki
anlattım ona
antik kıyılarda yaktığım ateşleri
gecenin solgun çiçekleriyle yaz sonuna yürüyorduk
zamanı algılamayan çocukluğuyduk aşk’ın
esir düşmüş ağaçların kabuk kabuk koruduğu
aşılmaz sınırlara taş attıkça
kırılmanın sonrasını anlattım ona
yüzünü bekleyen gülüşleri
umarsız maviyi hırçın turuncuyu
aramızdan çekilen tanrının en yaşlı ellerini
ve kurutulmuş bataklıklardan
kentlere salınan isyankâr hüznü
soyundu birdenbire
aşk’tı. başkalaşımdı zaman
uçuşan dokulardı dokunduğumuz
boşuna döllenmiş verimsiz tohumlardı
umutsuzca yağmur bekleyen
taç yapraklarına sızan ışıktı
yorgunluğumu anlattım ona
ıslak kumlarda çağcıl
çakıl taşlarında geçmiş
ve ergen fısıltıların
rutubetli ürpertilerinde gelecek olanı
unutuluşun unutuluş olduğu anda
bir kertenkelenin sıcağa dönüşeceği yerde
başka uyanışları başka iklimleri
başka sevişleri anlattım ona
bir dağ gölünün suskunluğuna
döktü o bembeyaz adımı
içinde hareli düşler yüzen
ilkel başlangıçlardan geçerken
gösterdim sabırla ona benzeyen
sağaltılmış yaralarımı
içkin yalnızlığımızı gösterdim ona
söylendikçe anlamsızlaşan hecelerle
tenin masumiyetini arayan öpüşlerle
sonsuzlukta akan kanat sesleriyle
san/ki kuşlar ölüydü birden
imkânsızlığa havalandılar
ocak 2011
Nilüfer Altunkaya
akköy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder