23 Ekim 2010 Cumartesi

kurşun asker ve balerin

yitik zafer

karanlığın yağmura dolanırken
aktığı hiçlikten geldim
ve artık gidiyorum
sen, yarasından tamamlanmış kurşun asker
bilirsin
gelmenin ve gitmenin bin bir türlü yolu vardır

ilk anlamlarını giyinen sözcükler
dansımıza kavuşunca
yorgun duruşundan çoğalttım seni
gecikmişliğime aldırmıyorum

kendimizle yüzleştiğimiz yollardı
-faşizmin kulağını çınlatarak-
yürüdüğümüz sevdamız
başucuna bıraktığımda kızlığımı
anladım ki artık kimse değiliz

ey eksikliğinden çoğalmış kurşun asker

bunca zaman sonra çıkar üstünden
yamalı üniformanın kirli duruşunu
-eğer yeterse gücün-
yasal kaygılarından ve üreme içgüdünden
kanlı apoletlerini sök

yakomazlarda açan bir düş olarak anımsa beni
hegel yüzünden evrimleştik sanalım
tiz serüveninde aşk’ın
günün dağlara yürüdüğü ülkemdi gülüşün
-akılcı ve beyaz bir özgürlüğe benzeyen hani-

utançla siliyorum adımı hatıra defterlerinden
bütün seslerden çekiliyorum sesime değen
suçun her rengiyle yıkanmış lekelere benzediğimiz
ölü yüzleri döküyorum
içimin boşluğuna

ben de söz etmeyi sevmem kendimden
yaka paça kovulduğum her sevinç
ve arsız geçmişimi kabullenişim
epeyce yitik bir hikâyeye benzer
hiç kimseye yakıştıramam anlaşılmayı bu yüzden

gözlerime bakmadan düş yüreğimden
sen, boşluğuna yenilmiş kurşun asker
bilirsin
var olmanın ve ölmenin bin bir türlü yolu vardır

nilüfer altunkaya
ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder