aşk
Harun Atak’a
bir ortaçağ yangınını yürüdü
keşiş. kanlı hacını sırtlayan isa dedi;
su ahıma dökülsün
buhur ve sabırla saçıldı zaman
ereğin kemikten gövdesinde
savurmadan küllerini
:
Susku
bu manastırdan sonrası Ahiret
yüzünü döktüğün ayna da bilsin
uzağına saplanan sarnıç da
kâğıttan kayığında uyu sen
Şair. biçem sözcüğe aksın
:
Eskil ve Gizil
kanatlarımı meryem’e taktım
o uçsun sonsuzluğu
artık eyüb’e sabır
ibrahim’e su değilim
Bekle…
sızıya düşen tek hecedir bunca şiirden
incinin ıslak ağzıyla Onu öpmeye geldik
sunakta ayin sonrası
kumdan alevden
Nilüfer Altunkaya
(İtalikler; Harun Atak’ın şiirlerinden alınmıştır.)
akatalpa- ekim 2010
24 Ekim 2010 Pazar
karnaval
karnaval
saçları dağınık bir çocuktu aşk
gökler yedi kat yazgılı bulut huzursuz
ve hevesliydi ellerimiz
her tene sorgulayan kendini
örtülerini renk renk soyan
kadınların maskesiydi yaraları
ufka dönüşen adamlar gördük
yatağın sonrasına saplandı kılıçları
yürüdüğümüz bıçak sırtı gülüşüyle ürperdi
karnavalın delisi şarap dans ve ateştendi
neler neler yoktu ki dibinde
çöktüğümüz suların
binlerce yüzle aktığımız gece
gölgesiydi günahın
bunca insan kimyasında salgılanan
şehvet suç ve intihar düş gibi
sokağa taşan çığlıklarda tutku
histeri ve poligami
gözlerinde şizofren senleri gördüm
bir mutlak zamandaydık
cücelere bölünüp palyaço yüzlü
şeytanın insafına sığındık
ve şair çekti tetiği -beratta cheetah-
kan lekeye dönüşürken karnaval bitti
nisan-mayıs 2010-
nilüfer altunkaya
yeniyazı sayı 7
saçları dağınık bir çocuktu aşk
gökler yedi kat yazgılı bulut huzursuz
ve hevesliydi ellerimiz
her tene sorgulayan kendini
örtülerini renk renk soyan
kadınların maskesiydi yaraları
ufka dönüşen adamlar gördük
yatağın sonrasına saplandı kılıçları
yürüdüğümüz bıçak sırtı gülüşüyle ürperdi
karnavalın delisi şarap dans ve ateştendi
neler neler yoktu ki dibinde
çöktüğümüz suların
binlerce yüzle aktığımız gece
gölgesiydi günahın
bunca insan kimyasında salgılanan
şehvet suç ve intihar düş gibi
sokağa taşan çığlıklarda tutku
histeri ve poligami
gözlerinde şizofren senleri gördüm
bir mutlak zamandaydık
cücelere bölünüp palyaço yüzlü
şeytanın insafına sığındık
ve şair çekti tetiği -beratta cheetah-
kan lekeye dönüşürken karnaval bitti
nisan-mayıs 2010-
nilüfer altunkaya
yeniyazı sayı 7
23 Ekim 2010 Cumartesi
kurşun asker ve balerin
yitik zafer
karanlığın yağmura dolanırken
aktığı hiçlikten geldim
ve artık gidiyorum
sen, yarasından tamamlanmış kurşun asker
bilirsin
gelmenin ve gitmenin bin bir türlü yolu vardır
ilk anlamlarını giyinen sözcükler
dansımıza kavuşunca
yorgun duruşundan çoğalttım seni
gecikmişliğime aldırmıyorum
kendimizle yüzleştiğimiz yollardı
-faşizmin kulağını çınlatarak-
yürüdüğümüz sevdamız
başucuna bıraktığımda kızlığımı
anladım ki artık kimse değiliz
ey eksikliğinden çoğalmış kurşun asker
bunca zaman sonra çıkar üstünden
yamalı üniformanın kirli duruşunu
-eğer yeterse gücün-
yasal kaygılarından ve üreme içgüdünden
kanlı apoletlerini sök
yakomazlarda açan bir düş olarak anımsa beni
hegel yüzünden evrimleştik sanalım
tiz serüveninde aşk’ın
günün dağlara yürüdüğü ülkemdi gülüşün
-akılcı ve beyaz bir özgürlüğe benzeyen hani-
utançla siliyorum adımı hatıra defterlerinden
bütün seslerden çekiliyorum sesime değen
suçun her rengiyle yıkanmış lekelere benzediğimiz
ölü yüzleri döküyorum
içimin boşluğuna
ben de söz etmeyi sevmem kendimden
yaka paça kovulduğum her sevinç
ve arsız geçmişimi kabullenişim
epeyce yitik bir hikâyeye benzer
hiç kimseye yakıştıramam anlaşılmayı bu yüzden
gözlerime bakmadan düş yüreğimden
sen, boşluğuna yenilmiş kurşun asker
bilirsin
var olmanın ve ölmenin bin bir türlü yolu vardır
nilüfer altunkaya
ekim 2010
karanlığın yağmura dolanırken
aktığı hiçlikten geldim
ve artık gidiyorum
sen, yarasından tamamlanmış kurşun asker
bilirsin
gelmenin ve gitmenin bin bir türlü yolu vardır
ilk anlamlarını giyinen sözcükler
dansımıza kavuşunca
yorgun duruşundan çoğalttım seni
gecikmişliğime aldırmıyorum
kendimizle yüzleştiğimiz yollardı
-faşizmin kulağını çınlatarak-
yürüdüğümüz sevdamız
başucuna bıraktığımda kızlığımı
anladım ki artık kimse değiliz
ey eksikliğinden çoğalmış kurşun asker
bunca zaman sonra çıkar üstünden
yamalı üniformanın kirli duruşunu
-eğer yeterse gücün-
yasal kaygılarından ve üreme içgüdünden
kanlı apoletlerini sök
yakomazlarda açan bir düş olarak anımsa beni
hegel yüzünden evrimleştik sanalım
tiz serüveninde aşk’ın
günün dağlara yürüdüğü ülkemdi gülüşün
-akılcı ve beyaz bir özgürlüğe benzeyen hani-
utançla siliyorum adımı hatıra defterlerinden
bütün seslerden çekiliyorum sesime değen
suçun her rengiyle yıkanmış lekelere benzediğimiz
ölü yüzleri döküyorum
içimin boşluğuna
ben de söz etmeyi sevmem kendimden
yaka paça kovulduğum her sevinç
ve arsız geçmişimi kabullenişim
epeyce yitik bir hikâyeye benzer
hiç kimseye yakıştıramam anlaşılmayı bu yüzden
gözlerime bakmadan düş yüreğimden
sen, boşluğuna yenilmiş kurşun asker
bilirsin
var olmanın ve ölmenin bin bir türlü yolu vardır
nilüfer altunkaya
ekim 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)