31 Ocak 2009 Cumartesi

şiirlerim-6

şiirle

şiirle başlar acı
oylumunda sesin ve hızın
tutkuyla damlar geceye
yıllarca sürmüş hüzün
yıllarca yüzyıllarca
akar boşluğa gözlerin
susan fotoğraflarda

şiirle başlar acı
güle kanatır yüreğini kırmızı
keskin çığlıklar bize
dönüşsüz yollardır
kim bilir giydiğin anlamı kusan
hangi sevdadır yalanı seçer
ellerin dolanır akla karaya


şiirle başlar acı
gezinir aramızda kullanılmış ruhlar
tutuşur yangınsız kör inatçı
kimdedir eksik yanımız
eksik ve azaltılmış sinsice
aynı sabahın ufkunda
yaralı atlar gibi kurşun bekleyen
yalnızlığımız

güne döndüm sesinle
ağardım utancımdan
güneş kondu serindim
çiçek içinde deniz kokusu
uyanmak neymiş ki düşten
salıncağında çocukluğumun
elini bıraktım yağmurun
kanatlar koptu her bir yanımdan

şiirle başlar acı
aşk gurursuzca aldatır
insanlığımızı
aynalardan sızar utançla sevişen
sokakları kaçar suçsuzca
eskitir yaşamak telaşını
çekilir dalgalar çekildikçe
şiirle aşk ölüm vesaire



01-03 / 26 -05 / 2006
ESKİŞEHİR

aşka rapsodi

aşka rapsodi

eski bir bahar duruyordu pencerenin kıyısında
sesine çağırdın yaralı
geldi
kayıp kimliğin bedenin eksik
güneş kahredici bir leke yoktun aynada
aynada oda çıplak dumandın renklerde darmadağın

az sonra kucaklaştın kendinle
yitirmişken aldığın bir mektup gibi
çay bahçesi serinliğinde okundukça silinen
ölü seslerin çınladığı telefon
sorgularda kelepçelendiğin o umut gibi
kapını çalacaktım


bir meyve bulmuştuk oynarken çocukluğumuzla
kimse görmeden koparılmış dalından kimse tatmadan unutulmuş
sanki yalnız biz vardık masalında yeryüzünün
uyandırıp öfkeyle sarsmak içindik insanlığı
ağlıyordu saçlarında gizil elveda ağlıyordum cezbeye tutulmuş gibi
bir sır saklıyorduk delice bilmediğimiz
başka yer başka zaman içine daldığımız bugünden iz taşımayan

nasıl yaşarım artık kim bilir ayağıma dolanan bu eller
çırpındıkça saplandığım kaldırımlar
kendimi acımadan savurduğum boşluktan
nasıl uyanırım parçalanmadan

okşuyorum sesini kayganlığı yosun tutmuş su gibi
içinde balıklar cilveleşiyor pulları gümüş
ellerin kuşkulu yanılgıda düşlerin
zaman yalınayak koşan bir ezgi insan o ezgide bir tını
sen tüm bunlarsın gibi ölüyor dudaklarım ardından

yorgun sevdasında vadilerin aktı nehirler kurudu sonra
küçüldü şu yaşlı memeleriyle acımızı pençeleyen toprak
devrildi pişkin uçurumlardan yaşamın yankısı
ezildi avuçlarında yüreğim atışıydı yalnızlık
artık inanmayan gözleri çatladı yalnızlığımda eşkalinin
bir zaman kıştı epeyce suskun
sözcükleri birbirine dikecektim yüzüme baksan


kapını çalacaktım çamurlu yollarında gençliğimin unutup bir yanını
bir yanını gazete sayfalarında buzdan bir heykelin gözyaşlarında bir yanını
hem yağmur hem deniz ıslatırken gerçeğe bağlandığımız halatı
o deniz fenerinin çığlığında unutup bir yanımı
baharın gözyaşlarıyla şiirler yazacaktım

oda. odada bir masa. masada her kitap ayrı bir yaprak insanlık ağacından
aynı an bu yıllar öncesiyle. kısa bir an kirpiklerinin değmesi kadar birbirine
ölüyor duvardaki resimler perdeler dökülüyor. kanıyor kapılara girişin
kitapta mutlak sevda. iki kesik baş gibi kadınla erkek
gözleri var bakışı yok. bedeni var duygusu yok
aşkı vur. bir kent yanıyor aldanışında utancıyla geçmişinin
arada bir elini uzatıyor kadın. ince uzun iri kemikli ölmüş de yaşamış gibi
alnına yüzyıllarla kutsanmış sıcaklığı değiyor


eski bir bahar durmuyordu pencerede diyorsun
göremedim ışıktan yalnızlıktan yasaktı belki ondan
çocuktum kasımda ölmüştü babam paçaları karanlıktı
ayaklarım saplanıyor çamura belki ondan
eskiyor yüreğim iki hasret arasında
oysa çağırdın. geldim. gelmedim
gelmedim. oysa çağırdın. çağırmadın.


aldırma suçsuz olmamıza şiirle asacaklar bizi

15 Ocak 2009 Perşembe

şiirlerim-5

pandomim


kağıt gemilerimizi yağmur üfledi mayestro
korkulu çığlıklardı yüreğimiz
yeşil kirpiklerine o küçük kızın
gözyaşı oldun bilmedi kimse

kemanlar çiziyorum ay ışığına
çalarsın şarkımı bir gün
öyle şiirler yazdım ki
aşk kadehine o eski acı
her dizede yine hüzünsün



bir yalan yüz edindin kendine
insan içinde gülen aynadan korkan
çalmıyor kapı telefon suskun
neler yükledin bu yalnızlığa
bilmedi kimse

denizden es martı çağır çocukluğuma
sevda acısız olmaz yaşamadan ölmez insan
ne büyük bir yangın tutuştu sınırlarımız
çaresiz gece gibi alkışlıyorum seni
susunca armoni kapanınca perde
ve şiir hançerse içimizde
en iyisi unutmak olan biteni


Nilüfer ALTUNKAYA

şiirlerim-4

yolculuk

dokunduğumda su oluyorsun
öptüğümde yolculuk
bu acıya düştüm eyvah
yakamda suç gölgemde yangın
güneş batarken iklim iklim tutuşuyorsun

sınırlar ötesi bedenin gayrısı yok
et kemiğin kan yüreğin
can cana yoldaş umut ekmeğe
şarap tadına karışınca yağmur kokusu
sokaklarında uyuduğum şehir gözlerin

biten sözdür kapanmış kapı
kurşun yağan gece ölümsüz kar
bedelini ödediğin yalnızlık
bize sır bize korku
elsiz ayaksız gidişin

seyreyle halimizi nicedir kayıp
yürüdüğüm yollar kördüğüm
vardığım adres yitik
hangi bir hasreti kucaklayıp git
dağların göğsünde uyut



Nilüfer ALTUNKAYA

2005 ESKİŞEHİR

şiirlerim-3

beklediğin

yağmurdan sonra maviydin
rüzgâr çıkana kadar en çok
susamış bir pınara varmıştın
su görmedi yüzünü
ben gördüm

yalnızlıktı özgürlüğün tutun
bir inat dağ ovalarına
savur kokunu utancını
beklediğin koca bir yaşamdı
gün değmedi tenine
ben değdim

seninle umudun renkleri gülmenin
sözcükleri boyadığın gün bitimleri
sabırla başucunda yanıp söndüğüm
ses duymadı sesini
ben duydum

avun şimdi koca adam
saçlarında gecenin teri
yüreğinde sözcüklerin sitemi
karanlıklara bastır öfkeni
yıllar akmadı boşluğa
ben aktım





Nilüfer ALTUNKAYA
07.04.2008

14 Ocak 2009 Çarşamba

şiirlerim-2

sedef


sen de çocuktun bu aşkta
yitirdin yolunu
yaralı kuş vurdu dallara sesin
mavi serinliğinde toprağın ve suyun
yüzyıllarca bekledin
her umudun baş uncunda
küf kokulu yasemin

bekledin beyaz teninde kadının
soyut bir resimdin
içi oyulmuş yüzü solgun
mutfak balkonundan silkeledi yazgısını
sevdi sevdiğin çizgiyi yanılgıyı
getirdi kendisiyle
kristal boşluğundan geçmişin

saçları uzamayan çocuk
kayalara değmeden aktın içimden
gün yüzlü kelebekler saçılınca gülüşünden
serpti yüzüne tenini
aynaya döktü güzelliğini
yoruldu beklemekten kadın
sedef oldu gelmedin









Eylül 2006
Nilüfer ALTUNKAYA

şiirlerim

aslında


bir selamdı sabah
terli isteksiz uyandığım
üzerime titreyen ışığını
üfleyip söndürürken

damla damla yaşlandı çocukluğum
yağmurlu bir nisan gibi
eve gelip de babam elinde filelerle
ölümü ve sonrasını masaya bırakırken

saçlarım öyle çok uzadı ki
sığmadı rüzgârlara
sarı bir yüzde yalnızlığım
ağlar mı beni yeniden

çiçekler içinde bahar
sana koşan bir çocuk
sustun sözünü aslında
buluta sarar gibi toprağı
ellerin korkardı tenimden














Nilüfer ALTUNKAYA
04.2007/2008