Gece Bitkileri
“Gece Bitkileri”ne Rediflemeler *
tek bir sözcüktür adın adımı bulamazsa
cinnetime aldırma
aynaya vur ışığını
yüzünü sakınma gülmelerden
tenini düşlerden öpüşlerden
çam sakızı çoban armağanı sevdam
bakir ormanlarına defne
keşke…
aka aka oluşsun rengin
damarlarında özgürlüğün
dölsüz bir rahmin sıcaklığına konsun
bir güzel gün uğruna
çatlasın tomurcuğu isyanın
tek bir sözcüktür adım adını bulamazsa
umudun erken alçaldığı bahar dalı gibisin
çok uzak kıyılardan bakıyorum dehşetine
sarılsam yoksun
yelkenleri suçüstü çırpınan bir batık gemiyim
ısısızlığına
keşke…
sana çarptıkça uğuldayan sessizliğim
amin diyemediğim dualar gibisin
babamı özlediğim ellerin
tutunsam yoksun
en karanlık yolculukta yanındaki boş koltuk benim
eşitsizliğimizin tutarsız süreci
yaşamın çözümsüzlük kümesi
…aşk
bir çığlığın bir çığlığa aktığı
yaralı şiirlerden tadıyorum kanadıkça
keşke…
ağlasam yoksun
evler nasıl delirdi
kendini suya attı köprüler
ağaçlardan neler duydum bilsen
nasıl da yandı bitti kül oldu
beni özlemediğin şehirler
keşke…
bir madenci fenerine koşuyorum göçük altında
saçlarım iki örgü çocukluğuna
islenmemiş bakışlarım kuytularda
hüzünlü vadilerde kaybolmamışız
zamanın hırçın dalgalarına yenilmemişiz daha
söyleyecek sözlerim vardı
unuttum sonra
keşke…
bir ortadoğu telaşını saçardın sokaklara
yaşadığın şehirlere, ummadığın hainliklere
salıncağı kırık yorgun parklara
boş havuzlara, bankları çürük randevulara
bir yasak sevişin sonuna gelmişliğin
en çaresiz güvercini gibiyim
keşke…
vurulsam taş gibi düşsem uykuna
sevinirdim yaşanmamış olmana
aşk bekler kendini
avuçlarında saçlarımın esnek kumrallığı
şairler sever kendine gizlenen nilüferleri
sekerek bir dağ gölünün saydamlığından
tek şiirlik imgedir belki yalnızlığımız
keşke…
karanlık sulardan dertli uçurumlardan çağlayan
olanaksız hızın
öyle bir yalansın ki aklımı yitiririm
sökülürse tenimden hiçliğin
ilkel savaşlarda kaybederim yurdumu
bir başka bedene dökülür özüm
bir sömürge işgali gibi başlar
senden sökülüşüm
keşke…
koşarım meydanları çağlar ertesi
el öpen çocuklarla bayram sabahlarını
mutsuz odaları tek kişilik sevişleri
şiirsiz aşkları aşksız şiirleri
keşke…
keşke
bu kadar üşümeseydik
keşke
deniz yağmur kokmasaydı
biraz eyvallahın olsaydı
adımı yenileyen harfler
bedenimde gizil ölüm
çırılçıplak bekleyen ateş
yandığım su
keşke…
ben bu çeşmede yüzümü yıkarken
derbentlere aksaydın
koşsaydım zamanlardan yalım ayak
yüzünü aralayan sarsıntıya
yıkılmış dört duvarım
zifaf geceme ağıt olsaydın
keşke…
sıyrıldı varoluşum içim gözüktü
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
hırka
düşümde bir şey arıyordum
gülüşüne benzeyen
bir vazgeçiş çöküyordu an’lara
özlemek geçmişin göktaşı bazen
sarmal bir yayı geriyorduk
okyanusun sofrasına serinledikçe
hani bütün yaralarımı üflüyordun
bozkırın uyumunu giyinen
bir hırkaydı sıcaklığın omuzlarımda
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
bahçe
haritalar kuzey amerika’ya güdümlü
kararsız rotalarda kağıt gemiler
ıslanırlar yüzerken akşamlarımıza
bir kızılderilinin kaskatı yüzüyle
bahçenin orta yerine kurulmuş sofra
sarı beyaz kediler kendini okşuyor
nerdeyim diye soracakken, başkasına bakıyorsun
kıyılarda sessizce ağlıyorum
bir lotusun yaprağından adın kayıyor
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
ezan sesi
can sıkıntısından gökler yapıp
kar topu oynardık buzullarla
ısırgan otundan acıyan rüzgar
rivayet dedi çocuk cıvıltılarına
zamanı buruşturdun bir gece
çok uzaklara attın
yaşlıyım ezan sesiyle dolu günlerim
ölü doğmuş minarelerim
kirpiklerin öyle boş vermiş ki yağmura
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
sigara
bu sigara sönmedi barış aşkına
bu çözgün sevda yitmedi
çok beyaz bir yasemin kurudu birden
suya doluştu dudağındaki renkler
totemler acır mı inanca
anadolu sabrını soyar mı bir gün
iki insanın sonsuz yakınlığına biz
edilgin yasaklar kurgularken
kelebekler saçtığında bilirdim
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
ağaç
başucunda bir kızıl ağaç büyüyor
dallarına camdan kuşlar konuyor
kuşların kanadında bahar nakışlanıyor
kendini hiç açmamış çiçekleri okşardın
sıkıntının elini tutardı yaşlı bir teyze
ömrünün kıyısından karşıya geçerken
usulca çalarken okul zillerini
genç kızlarla kemanlara koşardın
uzaktan bakınca özgürlüğe benzerdin
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
mavi
yokluğunda penceremdi gözlerin
evimdi balkonunda demlendiğim
gizlendiğim şiirlerde bulurdun beni
kurallı düz cümleydim
mercansı bir sınır var aramızda
incilerini terleyen gururunla
haritalar kağıttan imzalar da
ya sınırlar sınırlarımız
sana batıp çıktıkça maviye döndü ünlemim
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
anadolu
yoksul bir gecikmeyle başladık gelişmeye
çocukluğumu otlar bürüdü diye
kokunla giyindim memleketi
tanrı’nın çocukluğuna yürüyen
tanrı bizi yaratırken
ölüm şarkı söylerdi
biz umudu yaratırken
tanrı neden ağlardı
iyiliksin tanımsız birden bire
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
çözümsüzlük
eşzamansız şairlerden büyüdük kendimize
koşmadığımız köy yollarında
hep kazanırsın ey çözümsüzlük
sürgündür demokrasi kanlı gömleğine
devletçe umursanmadı
yoksulluk sınırımız açlık sınırımız
ağdalı reçineler gibi aktık
orta yaşlı sabırlı çam ağaçlarından
kış günlerinin solgunluğuydun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
çay bahçesi
güz boşluğunu soluyan bir çay bahçesinde
sarmaş dolaş olmadık seninle hiç
ondan mıydı kendini yolcular gibi
bakışlarında sınırlı sarnıçlar süsledin
şiirlerin paylaşılmazlığında kavuştuk ama
sahnenin tozunu ısıran alkışlarda
arabesk bir ezgi sundu beni sana
geçici efkar ağrılı iksir
an ki fıskiyesi sonsuzluğun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
gece
seni buldum da mı kaybettim bilmem
kalabalığında yalnızlığımın
böyle en dibinde gecenin
parmak uçlarını ararken
özgürlük bayrağıydı ‘68
sonsuzlar çizilmiş yörüngelerde
egemenlik kayıtlı ve şartlıydı
postalların ezdiği karanfillerde
kendime yolculuğumdun bütün senlerden
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
*Bu şiir Cemal Süreyya’nın 20 Şiir’lerinden (Güz Bitiği) esinlenilerek yazılmıştır. İtalikler ve “keşke yalnız bunun için sevseydim seni” dizeleri bu şiirlerden alınmıştır. Şiirsel bütünlük bozulmasın diye yapılan göndermeler ayrıca belirtilmemiştir.